"Benzer ortamlarda olmanın sevginin gelişmesi üzerine etkisi varmıdır?"
İnsanlarla karşılaşmak onları seveceğimiz anlamına gelmez ama birisini sevebilmek için önce onunla karşılaşmamız gereklidir değil mi? Arkadaşlarımız çoğunlukla aynı apartmanda, mahallede, okulda ya da iş yerinde yaşadığımız kişiler arasındadır. Birçok insan da nihayetinde bu yakın çevrede tanıştıklarıyla evlenirler. Üniversiteye ilk başvurduğumuzda tamamen şans eseri aynı odaya düştüğümüz insanlar bir süre sonra arkadaşlarımız olurlar. Elbette yakınımızda olan insanlar aynı zamanda nefret ettiğimiz insanlara da dönüşebilir. Hiç tanımadığımız bir insandan nefret etmemiz de biraz zordur! Yakınımızda olan kişiyle aramızda gerçek çatışmalar varsa yakınlık arttıkça çatışmalar da artacaktır. Diğer yandan uzun süre uzakta olmak bağlanmayı olumsuz etkiler. Bu nedenle herhangi bir nedenle birarada yaşamayan evli çiftler arasında boşanma, birlikte yaşayanlara göre daha sık görülür. Atalarımızın dediği gibi gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Her konuda olduğu gibi bu konuda da dengeden söz edilmeli. Ne yirmidört saatin bir arada geçirildi adeta bir yapışık ikiz gibi yaşamak ne de uzun süreler bir birini göremeden ilişkiyi sürdürmeye çalışmak. Her ikisi de arıza çıkaracak ilişkilerdir.
Her birimizin diğer insanlarla aramızda ne kadar fiziksel bir mesafe bırakacağımıza dair tercihlerimiz var. Bu tercih bireyden bireye kültürel ve durumsal faktörlerden etkilenen bir biçimde değişir. Diğer insanlarla aramıza koyduğumuz bu güvenli mesafeye kişisel alan diyoruz. Kişisel alan kişiler arası çekimi etkileyen bir başka faktördür. Birisi, beklediğimiz veya istediğimizden daha yakınımıza geldiğinde bu kişiyle aramızdaki çekimi etkiler. Bir araştırmada erkek araştırmacı erkek deneğe ya çok yakın (15 cm) ya da normal mesafede (75 cm) oturuyor. Denemelerin yarısında deneğe yakın ve arkadaşça davranıyor, diğer yarısında ise kaba ve açıkça arkadaşça olmayan bir şekilde davranıyor. Bu araştırma sonuçlarına göre kişisel alanımıza girilmesi birine karşı ilk tepkilerimizi yoğunlaştırıyor. Yakınımızda olan ve arkadaşça davrananı uzağımızda olup arkadaşça davranan kişiye göre daha çok seviyoruz. Yakınımızda olup kaba davranana karşı ise uzağımızda olana göre daha az seviyoruz. Yakınlıkta olduğu gibi kişisel alan ihlalleri tepkilerin negatif veya pozitif oluşunu değil duygularımızın şiddetini belirliyor.
Yakınlık tanımanın oluşması için gereklidir. Tabii ki birinin yanında olmak onunla daha sık ilişkiye geçeceğimizi garanti etmez. Halk arasında sık görüşmenin hürmetsizlik doğuracağına dair bir görüş vardır. Ancak araştırmalar bunun tersini söylüyor. Birisiyle yanlızca sık karşılaşma bile o şeye veya kişiye karşı olumlu tepkilere yol açıyor. Bir araştırmada deneklerin 35 saniyeyi geçmeyen ve konuşma olmadan karşılaşmaları sağlanıyor. Yanlızca karşılaşma bile çekimi arttırıyor. Denekler daha sık gördüklerini daha çok seviyorlar.
Tanımanın gücü sınırsız değil elbette. Bir görüşe göre çok fazla tanıma çekimi azaltabilir. Örneğin öğrenci değişim programlarında yabancı bir kültüre uyumun getirdiği stresler ve gerilimler, kalış süresi uzadıkça o ülkeye karşı olumsuz düşüncelerin artmasıyla sonuçlanıyor. Karşılaştığımız kişi bize bazı olumsuzlukları hatırlatıyorsa, sık görüşmeler belirgin iticiliğe ve hoşnutsuzluğa yol açabiliyor.
Evlenmek üzere birbirini değerlendiren kadın ve erkeğin ideal yaşları ne olmalıdır? Evlenmek için ideal yaş var mıdır?
Günümüzde kariyere öncelik tanıyan kadın ve erkeklerin giderek daha geç yaşta evlendiklerini görüyoruz. Kanaatimce bekâr olarak yaşanan yılların uzamasının evlilik gerçekleştiğinde bazı zorluklara yol açtığını görüyoruz. Hayatımız temel olarak üç alandan oluşur. Ailemiz, işimiz ve bireysel hayatımız. Bu üç alan arasındaki denge çok önemlidir. Geç evlenenlerin bireysel hayatları zenginleşmekte, hobiler geliştirilmekte ve yalnız zaman geçirmek için birçok yollar bulunmakta. Bu üç alandan birinin hipertrofiye olması (aşırı büyümesi) anlamına gelmektedir. Evlilik gerçekleştiğinde eşe ve de çocuklara ayrılan zamanın ayrılmasını zorlaştırmaktadır. Bu duruma uyum sağlanamazsa evlilikte sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle de evlenilen kadın ya da erkeğin özel zevleri ve hobilerinin uyumlu olması bu noktada çok fazla önem kazanabilmetedir. Hobilerden ileride söz edeceğiz. Daha erken yaşlarda evlenildiğinde kadın ve erkek birlikte hobiler geliştirebilir ve boş zaman aktivitelerini birlikte planlayabilir. Elbette burada çok erken yaşlarda evlilikten söz etmiyoruz. Çok erken yaşta yapılan evlilik özellikle de kadının kariyerinin ve mesleki hayatının geri plana itilmesine ve kadının erkeğe bağımlı hale gelmesine neden olabilmektedir. Özellikle ülkemizde erken yaşta evlenen kadının eğitim hayatına evlendikten sonra devam etmesi kolay olmamaktadır. Bunun sebepleri arasında genel olarak hayatımızdaki gelişmelerin belirli bir çizgi izlemi gerektiği şeklindeki görüşler etkili oluyor. Bizim ülkemizde herşeyin bir sıra izlemesi gerektiği düşünülüyor gibi geliyor bana. Erkek önce askerliğini bitirmelidir. Daha sonra bir iş sahibi olmalı, "eli ekmek tutmalıdır". Evlilik bunlar başarıldıktan sonra olabilir. Kadının daha sonra kariyerine devam etmesi kocasını korkutur. Kadının kendini geliştirmesi durumunda kendisini artık beğenmeyeceğinden korkar erkek. Zaten en başında kariyer ve güç olarak kendisinden oldukça aşağıda birini tercih etmesinin sebebi erkeğin kendine olan güvensizliği ise, karısının iş ve kariyer hayatına girmek istemesi erkeği korkutabilir.
Üniversite öğrencisinin evlenmesi pek söz konusu olmaz. Üniversite yıllarında başlayan yakın ilişkiler henüz erkeğin "eli ekmek tutmadığı" için ertelenir. Ancak bu ertelemenin ilişki üzerinde olumsuz etkileri olduğunu görüyoruz. iş hayatına girmek, askerliği tamamlamak epey zaman alır. Bu zaman zarfında kadın ve erkeğin uzak kalmalarının özellikle de iş hayatının kişinin yaşam beklentileri üzerine yaptığı değişiklikler artık çiftin birbirini beğenmemesi gibi bir sonucu da olabilmektedir.
Çekici bulduğumuz kişilerin bir özelliği de bize bir şekilde doyum vermeleri, diğer bir ifadeyle bir ihtiyacımızı karşılamaları yani bir işimize yaramalarıdır! Buna sosyal psikologlar ödül teorisi derler. Direk ödül ve bağlantılı ödül olmak üzere iki tip ödül vardır. Direk ödül birisiyle birlikte olmanın olumlu yönleridir. Bizi ilgi yağmuruna tutan bizi cesaretlendiren kişilerle birlikte olmak isteriz. Zeki ve matrak birisiyle birlikte olmaktan zevk alırız. Para ve statü gibi imkânlar da bizi çeker. Bağlantılı ödül ise karşımızdaki kişiyle doğrudan ilgili olmayan birlikte olduğumuz ortamla ilgili özelliklerdir. Hoş ortamlarda birisiyle birlikte olduğumuz için birisini çekici bulabiliriz. Bu kadın veya erkek direk olarak hoş ortamı yaratan kişi olmasa da hoş durumla bağlantısından dolayı bize çekici gelebilir. Birisini çekici bulma o kişinin ihtiyaçları, tercihleri ve arzuları, çekici bununan kişinin algılanan karakteristikleri ve bu iki bireyin karşılaştıkları ortamla bağlantılıdır. İhtiyaçlarımız karşımızdakini nasıl algıladığımızı ve duruma tepkimizi; karşımızdakini algılayışımız arzularımızı ve duruma tepkimizi; durum tercih ve algılarımızı etkileyebilir.
"Güzellik birçok insanın eş tercihinde en ön sırada önemli gibi görünüyor. Oysa güzelliğin ilişkinin başarılı olmasında hiç bir katkısı yok. Bu durumda insanların neden güzel olanı tercih ettiğini açıklar mısınız?"
En azından ilk karşılaştığımızda fiziksel açıdan daha çekici olan kişilere daha olumlu tepki gösteririz. Birisini ne kadar güzel buluyorsak, onunla tanışma veya çıkmaya o kadar istekli oluruz. Peki, güzelliğin bu kadar etkili olmasının sebebi nedir?
3 Haziran 1996 tarihli Newsweek dergisinin kapağında birbirine hayran hayran bakan bir kadın ve erkek; başlık şöyle: Güzelliğin biyolojisi, bilimin cinsel beğeni hakkında keşfettikleri.
Antartika'da penguenler çiftleşmek için eş ararlarken yumartaların üzerinde birkaç hafta oturabilecek tombul ve dolgun olanları seçiyorlar. Tavuklar parlak süsleri olan erkekleri tercih ediyorlar, böylelikle hastalıklara karşı dayanıklı bir eş ve yavruyu garantiliyorlar. Bütün bu hayvanlar dürtülerinin farkında değiller tabii ki, fakat eş seçiminde çok açık şekilde bir tercih yaptıkları kesin. Hayvanlar âleminde çekicilik biyolojik kalitenin bir sertifikasıdır diyor bilim adamları.
İnsanlar âleminde de durum pek farklı değil. ABD’de her yıl 48.000’i erkek olmak üzere 400.000 kişi estetik cerrahisine başvuruyor. Dünyanın başka yerlerinde yüzlerine yaralarla, dudaklarına halkalar takarak ve başka yerlerine parlak tüyler takarak, insanlar süsleniyorlar. Bir Afrika kabilesinde kadınlar boyunlarına hersene bir yenisini ekledikleri büyük halkalar takıyorlar süslenmek için. Kravatın bile insanı bazen ne kadar rahatsız ettiği düşünülecek olursa güzellik adına insanın nelere katlandığına hayret etmemek elde değil. Bu kadarına da ne gerek var diye düşünmüyor değil insan. Gerçekten gerek var mı? İnsan çekiciliğiyle uğraşan bir bilim adamı "tarihin hiç bir devrinde ve dünyanın hiç bir yerinde ve toplumunda güzellikle uğraşılmadığını gösteremezsiniz" diyor.
Çok farklı kültürlerden insanlara fotoğraflar gösterilerek yapılan bir araştırmada çekicilikle ilgili tercihlerin değişik kültürlerde birbirine çok benzediği bulunmuştur. Bütün dünya ortak bir güzellik anlayışının oluşmasına neden olabileceği düşünülerek medyanın etkisini dışlamak amacıyla 3-6 aylık bebekleri bir ekranın karşısına oturtarak yüz fotoğrafları gösteriyorlar başka bir araştırmada. Medyadan etkilenme olasılıkları olmayan bu bebekler bile çekici beyaz kadın yüzlerine diğerlerine göre daha uzun süre bakıyorlar, bu yüzü tercih ettiklerini gösterecek şekilde.
Güzelliğin sağlıklı olmanın bir göstergesi olduğu için önemli olabileceği düşünülmüştür. Çürük bir dişin, iltihaplı bir derinin, bitli bir kafanın güzellik aracı olarak kullanıldığı dünyada hiç bir köy gösterilemez herhalde. Kanatları düzgün olan akrep sinekleri, yiyecek ve çiftleşme için girdikleri yarışmada daha başarılı oluyorlar. Hatta görmeseler de dişiler herhalde kokularından dolayı bu düzgün simetrik kanatlı erkekleri tercih ediyorlar. Araştırmacılar daha sonra insanlara yönelmişler ve ayak, bilek, el, dirsek, göğüs, kulak uzunluklarını ölçüp insan simetrisini araştırmışlar. Sonuçlar gösteriyor ki simetrik erkekler asimetrik olanlardan çok daha erken yaşlarda cinsel deneyimlerini yaşıyorlar ve daha çok sayıda kadınla birlikte oluyorlar. Oysa bu "simetrik" "yakışıklı" erkekler partnerlerine karşı daha az dikkatli ve ilgililer, eşlerini aldatmaya daha meyilliler.
Elimizde cetvellerle dolaşmadığımıza göre bu simetri bizi nasıl etkiliyor? Simetrik vücutları olanlar genelde daha sağlıklılar, kaslı ve atletikler ve baskın karakter özellikleri gösteriyorlar. Bel kalça oranları 0.6 ve 0.8 arasında olan (bel çevresi kalça çevresinin %60 ile %80’i olan) kadınların diğerlerinden daha doğurgan oldukları bulunmuştur. Tüp bebek için başvuran kadınların bu oranların dışında vücut ölçülerine sahip olma eğilimi olduğu görülmüştür. Demek ki simetri ve doğurganlık arasında bir ilişki var. Ya da biz güzel olanı yani simetrik olanı tercih ederken farkında bile olmadan doğurgan olanı tercih ediyoruz.
Beki bütün bunlar ne anlama geliyor? İnsanoğlu elbette yanlızca DNA paketlerine indirgenemez. Cinsel partnerimizi ve evleneceğimiz kişiyi seçerken bunu karmaşık bir sosyal bir sistem içinde yaparız. Tercihlerimizi evrimsel olarak açıklamaya çalışmakla insanoğlunun davranışını her yönüyle açıklamış olmuyoruz belki ama zaaflarımızı ve eğilimlerimizi tanımış oluyoruz. Doğal seleksiyonun bizde koruduğu her türlü tadı almaya mı çalışmalıyız? Tabii ki hayır. Tabiatı ahlaki bir rehber almak gerektiğini ciddi olarak düşünen hiç bir bilim adamı olmasa gerektir.
Peki, niye insanların hepsi, kaplanların hepsinin çizgili olması, ardıçkuşlarının kırmızı göğüs tüylerinin olması gibi, simetrik olarak güzel değildir. Hatta insanların güzelliğini genel olarak simetri açısından değerlendirecek olursak hayvanlardan daha "çirkin" olduğumuzu söylemek yanlış olmasa gerek. Bunun nedeni büyük ihtimalle insanın tercihleri arasında doğurganlık dışında birçok faktörün etkili olmasıdır. İnsanlar arasında zekâ, güç, zenginlik, ün, akıl, nükte, yaratıcılık ve aile gibi hayvanlarda olmayan ve estetik kusurların yerini alabilen özellikler vardır ve kişisel çekim üzerinde bedensel güzellikten daha etkili olabilirler. Öyle olmasaydı yanlızca güzel ve yakışıklılar evlenebilirdi ama hiç de öyle olmuyor.
"Kadın ve erkeğin güzellik tercihleri açısından farklı oluşlarını sosyol evrim açısından açıklar mısınız?"
Biyolojik açıdan evrime inanın veya inanmayın, sosyal olarak evrimleştiğimiz kaçınılmaz. Toplumsal normların, kuralların, yönetim biçimlerinin, üretim ve tüketim şekillerinin ve bütün bunlardan bir şekilde etkilenen insanlar arası ilişkilerin, yıllar içinde değiştiğini kendi kısacık yaşantımız içinde dahi görebiliriz. Braveheart filminde "lordun hakkı" veya "ilk gece hakkı" diye Orta Çağ avrupası derebeylerindeki bir gelenek işleniyor. Bu geleneğe göre Lord evlenen her genç kızla kocasından önce birlikte oluyor. Hepimiz ne kadar yadırgarız bu geleneği. Ama insanların çoğu bu geleneğe bir şekilde uymuşlardı, filmin kahramanı hariç. İnsana ve evlilik kurumuna aykırı bu gelenek bir şekilde yok oldu. Kadın ve erkeğin eşlerini seçerken dikkat ettiği faktörlerin de evrimle geliştiği düşünülüyor. Halk arasında "erkek kadın arar, kadın ise koca" diye bir söz vardır. Bakış farkının evrime uygun olduğunu düşünenler diyorlar ki: kadının üreme potansiyali sınırlıdır, erkeğin ise neredeyse sınırsızdır, bu nedenle erkek kadının daha ziyade cinselliğine dikkat ederken kadın çocuğunu doğurduktan sonra da yanında olacak olan bir erkek arar. Erkeğin karakterine, sadakatine ve zor zamanlarında onu terkedip terketmeyeceğine daha ziyade dikkat eder. Bu genel açıklamanın yanı sıra, elbette kadının cinselliğe bakışı, içinde yaşanılan kültürden etkilenir ve kültürden kültüre büyük oranda değişebilir.
"Güzellik çekicilik hep istenen şeyler olmuştur insanlar için, bunun sebeplerini açıklar mısınız? Gerçekten güzel olanlar daha mutlu bir hayat yaşıyorlar mı?"
"Biz galiba hep uzun boylu, esmer, yakışıklı bir adamın peşimizden koşmasını hayal ederiz. Ama benden tavsiye: Bence erkeğin beş paralık derinliği yoksa, bu hiç eğlenceli olmaz." Robin Westen
"Erdem, değerli bir taş gibidir, en güzel görünüşünü yalınlık içinde kazanır, kendini de en iyi, yüzü gözü güzel kimselerde değil, duruşu ağırbaşlı, yapısı biçimli kimselerde gösterir. Güzellik çabucak çürüyen, çok dayanmayan yaz yemişlerini andırır; çoğu zaman da insanı gençlikte azdırır, yaşlılıkta küstürür." Francis Bacon; Güzellik Üstüne, Denemeler
Fiziksel olarak çekici birisiyle birlikte olmak, kendi içinde doyum verici olmasının yanı sıra insanın görüntüden yola çıkarak genelleme yapması nedeniyle de ek bir etkisi vardır güzelliğin. Açıklayacak olursak bu genellemeyi, bir bakıma dışı çekici olanların içi de güzel olmalı ve iyi huyları olmalı diye düşünür. Bu aşırı genellemeye güzel olan iyidir stereotipisi (veya halo etkisi) diyoruz. Diğer bir ifadeyle halo etkisi, fiziksel olarak çekici kişilerin, olumlu bir dizi başka özelliğe de sahip olduğu yanılgısıdır.
Diğer taraftan halo etkisinin gerçekçi bir tarafı yok değil. Çekici olmayan da iyi para kazanabilir fakat güzel olana para adeta gümüş tabaklarla sunulur. Güzel olanın aynı zamanda iyi olduğunu da düşünüyorsak, onunla birlikte olmak daha da ödüllendirici olacaktır. Başka bir açıdan, bu kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşür. İyi olduğunu düşündüğümüz güzel insanlara olumlu davranarak, onların beklenilen güzel kişilik özelliklerini geliştirmelerine yardım etmiş oluruz. Güzel olanlar daha iyi midir? Genel olarak bu sorunun cevabı hayırdır. Beceri ve erdem çok güzel görünümlü kimselerde daha az çekici olanlara göre daha çok bulunmaz. Hatta belki biraz çirkin olanların kendilerini daha kabul edilebilir kılmak için kendilerini bazı erdemlerle donatma ihtiyacı duyacaklarını düşünmek yanlış olmasa gerek. Tabi iyice çirkin olanlar işi ancak psikopatlıkla kotarabileceklerini düşünebilirler ki bu uzun hikâyeyi şimdilik bir kenara bırakalım. Yine de güzelliğe meyil kendi kendini sürekli kılar. Fiziksel olarak çekici olan insanlar, daha olumlu sosyal karşılaşma fırsatları yakaladıklarından sosyal becerilerini daha fazla geliştirirler ve bu beceriler bir döngü halinde diğerlerinden olumlu tepkiler almalarına sebep olur.
Fiziksel açıdan çekici olanların aynı zamanda sosyal açıdan becerikli olmaları, güzele meyletmenin bir diğer nedenidir. Gerçekten de, çekici insanların sözel iletişim kurmada daha becerikli oldukları görülmüştür. Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada çekici erkekler sosyal açıdan (girişkenlik, kendine güven, karşı cins tarafından reddedilmekten korkmama) diğer erkeklerden daha becerikli iken; daha çekici kızların diğer kızlardan daha az sosyal becerilerinin olduğunu bildirmişlerdir. Bu araştırma sonuçları, çekiciliğin stereotipik kadın ve erkek rollerini pekiştirici sosyal baskıyı arttırabileceğini gösteriyor. Erkekleri girişken, aktif olmaya sevkederken; kadınları sosyal başarı için iki yoldan birine: güzel olmaya veya bererikli olmaya sevkediyor olabilir. Bir başka araştırmada ise çekici kadınlar, çekici erkeklerle karşılaştırıldığında sosyal kendine güvenlerinin daha fazla olduğu ve sosyal ilişkilerinin kalitesinden daha tatminli oldukları bulunmuştur.
Güzelliğe meylin bir diğer nedeni de fiziksel olarak çekici olanlarla birlikte olmanın başka bazı avantajlarının olmasıdır. Aynı cinsten iki kişi birlikte görüldüğünde assimilasyon kuralı geçerlidir. Orta çekicilikte birisi çok çekici biriyle birlikte görüldüğünde olduğundan daha çekici, çekici olmayan biriyle birlikte görüldüğünde ise daha az çekici olarak algılanır karşıdan bakan kişinin gözünde. Karşı cinsler söz konusu olduğunda ise, bu kural erkekler için geçerli olmakla birlikte, kadınlar erkek partnerlerinin görünüşünden pek etkilenmezler. Eğer bireyler aynı zamanda değil de birbiri ardına görülürlerse durum biraz farklı olabilir. Kontrast etki denilen bu durumda erkekler, Playboy veya Penthouse dergilerinden alınmış oldukça çekici bir kadın fotoğrafını gördükten sonra ortalama çekicilikteki bir çıplak kadın fotoğrafına daha negatif bir puan vermişlerdir. Başka bir araştırmada oldukça çekici bir çıplak kadın fotoğrafı gördükten sonra erkeklerin kendi cinsel partnerlerine cinsel çekicilik açısından ve onlara karşı hissettikleri aşk açısından daha az puan verdikleri gösterilmiştir. Kadınların ise, çekici çıplak erkekleri gördükten sonra kendi erkek cinsel partnerlerini değerlendirmelerinin değişmediği saptanmıştır. Bu araştırmaların sonuçlarını "aklın yolu bir" diyerek birçoğumuz onaylayacaktır. Kadın ve erkeklerin güzellikten etkilenmelerinin oldukça farklı olduğunu söyleyebiliriz.
Özetlenecek olursa güzele meyletmenin dört olası sebebi vardır: estetik beğeni, güzel olan iyidir stereotipisi, daha iyi sosyal becerilerin olması, assosiasyon yoluyla kendini daha çekici gösterebilme isteği.
Erkekler kadınlara göre fiziksel açıdan çekici romantik bir partnere olan ilgilerini daha çok ifade ediyorlar. Fakat kadın ve erkeklerin söyledikleri ile yaptıkları aynı olmayabilir. Yine üniversite öğrencilerinde yapılan bir araştırmada karşı cins hakkında bilgiler verildiğinde çekimi en çok etkileyen bilginin fiziksel çekicilikle ilgili olan bilgi olduğu görülmüştür. Bir araştırmada, araştırmanın bir parçası olarak önceden ayarlanmış bir çıkma sonrası kadınların en az erkekler kadar fiziksel çekicilikten etkilendikleri bulunmuştur. Bu konudaki araştırmaları gözden geçirildiğinde fiziksel çekiciliğin romantik çekime etkileri hem tahmin hem de gerçek davranış aşamasında erkeklerde kadınlardan daha etkili olduğu görülüyor. Fiziksel çekiciliğin önemine dair önceden yapılan tahminler söz konusu olduğunda erkekler ve kadınlar arasındaki fark daha da artıyor.
Bütün erkekler fiziksel çekiciliğe aynı ölçüde önem vermiyorlar. "Kendini denetleme" kişilik özelliği açısından erkekler arasındaki farklar fiziksel çekiciliğe verdikleri önemi belirliyor. Kendini fazla denetleyen erkekler davranışlarını sosyal taleplere göre ayarlama eğilimindeler ve başkaları üzerinde daha olumlu bir izlenim bırakmaya hazır, istekli ve bu konuda becerikliler. Kendini daha az denetleyenler ise kendi inanç ve arzularını gerçekleştirmek için çalışıyorlar ve değişen sosyal durumlarda daha sabit bir tavır sergiliyorlar. Yüksek denetimli erkekler sosyal başarıya daha motive olduklarından yanlarında iyi görünümlü bir partner bulunmasını istiyor olabilirler. Fiziksel açıdan çekici veya iyi karakterli partnerle çıkma seçeneği sunulduğunda yüksek denetimliler çekici olanı tercih ederken, düşük denetimliler iyi karakterli olanı tercih etme eğilimindedirler.
Kendini denetleme meselesi ilişkinin diğer boyutlarında da etkili olmakta. Düşük denetimliler romantik bir ilişkiye girme konusunda daha dikkatli. Öğrencilerde yapılan bir araştırmada yüksek denetimli kız ve erkekler halen çıktıkları partnerlerine daha az bağlılar. Genel olarak yüksek denetimli olan yakın ilişkilere daha yüzeyel yaklaşıyor, partnerin görünümüne önem veriyor, kendini daha çabuk kaptırıyor ve daha az bağlanıyor.
Getirdiği bütün sosyal kazançlarına rağmen fiziksel çekicilik sahibini daha iyimser ve kendine güvenli kılmıyor. Bunun sebebi çok çekici kimselerin sosyal ilişkilerini yorumlayışları olabilir. Güzelliklerinin başkalarının üzerindeki etkilerinin farkında olduklarından insanların kendilerine söylediklerine kolay inanmıyorlar. Çekici insanlar başarılarından dolayı aldıkları övgüleri, objektif bir değerlendirmenin etkisi değil de güzelliklerinişn bir sonucu olarak görerek değersizleştiriyor olabilirler. Güzel insanlar hakkındaki stereotipik düşünceler yani önyargılar olumsuz da olabilir. Güzel kadınların bencil, kendini beğenmiş; yakışıklı erkeklerin de aptal oldukları şeklinde stereotipiler vardır.
Güzel insanların hayatları uzun vadede diğerlerinden farklı mı acaba diye merak ediyor olabilirsiniz. Güzel olan iyidir önyargısı hayatın daha iyi görünümlü olanlara güleceğini düşündürüyor. Acaba gerçekten öyle mi? Araştırmacılar, okul yıllıklarındaki fotoğraflardan yola çıkarak, uzun vadede güzel insanların başlarına gelenleri incelemişler. Artık orta yaşa gelmiş mezunlarla hayatları üzerine konuşmuşlar. Sonuç: Daha çekici olanlar arasında evlenmiş olanların sayısı daha fazla. Fakat diğer açılardan güzel çirkin arasında bir fark bulunamamış. Örneğin, ne çekici çiftlerin kurduğu evlilikler daha doyumlu, ne de çekici ortayaşlılar daha mutlular hayatlarında. Çekicilik geleceğimizi ve mutluluğumuzu pek de belirlemiyor buradan anlaşılan.
"Benzerliğin yakın ilişkilerin başlamasındaki etkisi nedir? Bize benzeyenleri daha çekici mi buluruz?"
Heteroseksüel çiftler birbirlerine pek çok demografik özellikleri açısından benzerler: Fiziksel sağlık durumu, aile özellikleri, yaş, din ve eğitim bunlardan bazılarıdır. Bu durunun farklı birçok açıklaması olabilir. Pek çok insanla karşılaşılmasına rağmen demografik açıdan benzeyenleri çekici bulabiliriz veya bu insanlarla benzer ortamlarda bulunduğumuz için yakınlaşma fırsatı bulmuş da olabiliriz.
Kişilik benzerlikleri ilişkinin farklı aşamalarında etkilidir. Kişilikleri birbirine benzeyen karı kocalar daha mutlu ve doyumlu evlilikler yaparlar genel olarak. Duygulanımlar açısından benzeyenler birbirlerini daha çekici bulurlar. Karamsar olmayan insanlar yine karamsar olmayanları tercih ederler örneğin.
Kişiler fiziksel olarak çekici olan karşı cinsi daha az çekici olanlara göre daha fazla beğenme eğilimindedir. Ancak bazı araştırmalar kişilerin kendilerine benzer çekicilikte olanları daha çok beğenme eğiliminde olduklarını ileri sürmüştür. Laborotuvar şartlarında yapılan araştırmaların bir kısmı uyum hipotezi denilen bu görüşü desteklemekle birlikte tersini ileri sürenler de yok değil. Ancak gerçek hayatta yapılan araştırmalarının çoğu uyum hipotezini yani insanların kendilerine benzer çekicilikte olan karşı cinsleri çekici bulduğu görüşünü desteklemiştir.
Fiziksel uyumun ilişkinin gidişi ve kalitesini etkileyip etkilemediği ise başka bir meseledir. Profesyonel eş bulma servisinde yapılan bir araştırmada fiziksel çekicilikteki benzerliğin ilişkinin gelişmesiyle paralellik gösterdiği bulunmuştur. Birbirlerine fiziksel çekicilik açısından daha çok benzeyen eşler ilişkinin ilk altı ayında çekicilik açısından farklı olan çiftlere göre birbirlerine daha çok yakınlaşmışlardır. Çıkmakta olan çiftlerde yapılan başka bir araştırmada ise benzer eşlerin ilk dokuz ayın sonunda birbirlerini daha çok sevdiklerini ve bu çiftlerin daha az ayrıldığını gösterilmiştir.
Cinsel sorunlar yaşayan çiftlere bakıldığında, bu çiftlerdeki erkeklerin eşlerinin fiziksel çekiciliğinin azaldığını bildirirken kadınlar, seksüel sorunlarının kocalarıyla aralarındaki fiziksel çekiciliğin azalmasına bağlı olmadığını düşünmüşlerdir. Bu da kadın ve erkeğin fiziksel çekiciliğe verdiği önemin farklı oluşunu vurgulayan bir sonuçtur.
Birlikte yaşayanların zaman içinde birbirlerine fiziksel olarak benzedikleri söylenir. Makyaj, saç kesimi, kılık kıyafet ile partnerlerinin fiziksel çekim düzeylerine yaklaşabilecekleri gibi, daha ilginç bir olasılık ise zaman içinde çiftlerin doğal gelişimleri sonucu ilerleyen yaşla birbirlerine benzemeleri. Belki de kendi anne babamızın gençlik yıllarındaki haline (ki çocuk zihnimizde kalan hayalleri onların gençlik halleridir) benzeyen kişilerle evlendiğimiz için zaman içinde belki de eşler birbirine benziyor olabilir.
Düşünce, inanç ve günlük olayları ve hayatı değerlendirme açısından bize benzeyen kişileri daha çekici buluruz. Düşüncelerin yanı sıra davranışlarıyla da kendimize benzeyenleri de çekici bulduğumuza dair deliller vardır. Birlikte bir süre çıkan çiftler incelendiğinde davranış açısından birbirine daha çok benzeşenlerin birbirlerini daha çekici buldukları görülmüş. Bu sonuç, kişiler arası çekimin, fiziksel çekiciliğin ve davranışsal benzerliğin bir arada etkili olmasıyla gerçekleştiğine işaret ediyor. Karşı cinsten kişiler hem fiziksel açıdan çekici olduğunda hem de davranışsal açıdan benzer olduğunda en fazla çekici bulunuyor.
Bir yabancıyla ilk karşılaştığımızda fiziksel çekicilikle birlikte diğer bütün faktörleri kapsayan bir ön değerlendirme yaparız farkına bile varmadan. Eğer bu yabancıyı çekici bulursak, davranışsal açıdan bize benzediğini düşünebiliriz. Bu durumda gerçek benzerlikten değil ama algılanan benzerlikten söz edilebilir. Algılanan benzerlik karşımızdakinin çekiciliğini daha da arttırır. Kendimizi kandırmak için bulunabilecek yollar sınırsızdır. Bunlardan birisi çekici bulduğumuz kimsenin davnanışlarının da bizimkilere benzediğini düşünmemizdir. Davranışsal benzerlik ve çekim zaman içinde gelişir. Birlikte yaşanılan zaman içinde gerçek davranışsal benzerliğin bulunup bulunmadığı keşfedilir ve bulunuyorsa birbirimizi daha da çok severiz.
Gerçek davranışsal benzerlik mutlu evlilikler için de önemli bir faktördür. Çekici bulduğumuz birisinin dünyayı bizim gibi algılıyor olmasını her zaman isteriz fakat değerler ve inançlar konusundaki gerçek bir fikir birliği uzun süreli ilişkilerdeki doyum açısından çok önemli bir faktördür.
Davranışsal benzerliğin zaten istenen bir şey olması nedeniyle çoğu kez farkına bile varılmamasına karşılık zıtlık dikkati çeker ve iticidir. Belki de yeni tanıdığımız kimselerden kendimize benzeyenlere yaklaşmak yerine benzemeyenleri itiyoruzdur. İkinci basamak olarak da, kendimizden uzaklaştırmadıklarımız içinde büyük ölçüde kendimize benzeyenleri çekici buluyoruz.
Kendimizi bize benzeyen insanların yanında daha iyi hissederiz. Belki de gerçekten bizi çeken şey benzerlik değil ideallerimizdir. Bazıları ideal standartlara uymanın çekiciliği benzerlikten daha fazla etkilediğini söylüyorlar. İdeal arkadaşlar veya sevgililer bulmak her zaman mümkün değildir. İdeal olanı ararız ama çoğu kez elimizdeki ile yetinmek durumunda kaldığımızdan bize çekici gelen idealimizdeki olmaz da kendimize az ya da çok benzeyen bir kişi olur.
Birçoğunuzun çekicilik meselesini fazla karıştırdığımı düşünüyor olabilirsiniz. Bunların size ne faydası olduğunu düşünüyorsunuz. Amacım, çekici bulmayı fazlaca basite indirgeyerek ilişkilerinin temel gerekçesi yapanlara, bu meselenin zannettiğimiz kadar da basit olmadığını göstermektir. Yine atalarımız haklı mı çıkıyor ne: "Davul dengi dengine vurur". Eğer size şimdi saydığımız açılardan hiç benzemeyen biriyle bir ilişkiyi biraz da zorlayarak yürütmeye, büyütmeye çalışıyorsanız boşa kürek çekiyor olabileceğinizi lütfen dikkate alın! Bizden söylemesi.
Peyami Safa (Kadın-Aşk-Aile) aşkın ortaya çıkmasında farklılıkların rolünü o kadar edebi bir dille anlatmış ki, kıyamadım araya girmeye size olduğu gibi aktarmak istedim: “Anlaşılmak sevgiyi öldürür, fakat anlaşılmamak da onun katilidir. Mehtap kadın, gümüş beneklerle parıldayan sır elbisesi içinde ruhunu sezdirir, fakat soymaz. Akla ümit verir, sır vermez. Maluma da, meçhule de yol açan bir “belki” halinde kalır. Erkekle kadın arasındaki bu yarım anlaşma, Bütün aşkların ve kinlerin müşterek sebebidir.
Başka türlü nasıl olabilir? Birbirinin aynı olmak eksikliklerde de beraber olmak değil midir? Eğer erkek ve kadın, bir çift göz gibi, birbirlerinin tıpatıp aynı olsalardı, tam bir görüş birliği içinde tek varlık haline gelecekler ve kurtulmaya çabaladıkları yalnızlığın dibine çökeceklerdi. Sevgililerini kendilerinin aynadaki akisleri gibi, lüzumsuz göreceklerdi.”
“Fakirlik, çirkinlik, hastalık, evlilik yahut ortada bir rakibin bulunması, üç bin sene evvel olduğu gibi bugün de aşkı doğuran engeller arasındadır. O kadar ki, aşkı tarif etmek için «Herhangi bir engele çarpan arzu» demek doğru olabilir. Eski zamanların en büyük engellerinden biri sevgililerin birbirlerini sık görmek imkânından mahrum olmalarıydı. Arzuyu yıprandıran temaslar azaldıkça ihtiras artıyor, sevgililer birbirlerinin reel taraflarını, kusurlarını ve zaaflarını göremez olunca her birisi ötekinin gözünde bir ideal sırrına bürünüyordu. Bu türlü aşklarda, sevgilinin vücudunda ve ruhunda kaba olan her taraf, sevenin gözlerindeki dumanla örtünür ve görünmez olur.” “Aşkın mevzuu doğru değil güzeldir; ve güzel, daima insanın muhayyelesinden bir şeyler alır.... hayalin olmadığı yerde şiir değil, aşk değil, insan bile yoktur.”
“Aşkın doğması için sevgiliyi görmek, aşkın büyümesi için sevgiliyi görmemek lazımdır... Sevgilimiz olmadıkları halde kendilerine karşı sempati duyduğumuz insanlar pek çoktur. Şu var ki hayranlık ve sempati aşkın ilk tohumlarıdır. Bunlarla beraber arzunun doğması için ümide ihtiyacımız vardır. Bir aşk, sonunda ümitsizliğe düşebilir; fakat başlangıçta ümit etmeyen aşk yoktur. Demek aşkın doğması için en az üç şart bir araya gelmeli: Hoşlanma, ümit, arzu. Bu şartlar aşkın doğması için lazımdır, büyümesi için kâfi değildir. Çok defa hoşlandığımız, bizi sevmesini ümit ve arzu ettiğimiz insanlara karşı alakamız, birkaç temastan sonra sönüvermiştir. Aşk, sevgiliden uzakta büyür. Bu kanun hiç şaşmaz: Aşkı besleyen, sevgilinin kendisi değil, daima hayalidir. Çünkü hayal hakikatten daima daha güzeldir.” “Her aşk fanidir, geçicidir. Âşık, hakikatle temas edeede, yarattığı hayal ile sevgilisi arasındaki farkları sezmeye başlayacaktır. Bu aşkın, «Sükûtu hayal» yani ölüm devresidir... Her hayali aşkın -ki aşk denince de hep bu türlüsü kasdedilir- sonu bu hayal sükûtudur. Fakat Allah’a şükür, bu hayali aşkların çoğu hakiki sevgiye istihale ederler. Artık buna aşk denemez. Denirse ona klasik manasından başka bir mana verilmiş olur. Hakiki sevgi, dostlar arasında, kardeşler arasında, ana-evlat, karı- koca arsında yerleşen devamlı, ölümsüz, alev gibi parlayıp sönmeyen, az değişiklik ve daha sabit, ılık bir ruh iklimi içinde sürüp giden alakadır. Bu sevgi ölmez, çünkü muhayyilenin yarattığı mükemmel bir hayale değil, bütün kusurları ve meziyetleriyle hakikate bağlıdır; Bu sevgide sevilen şey, eksiklerini muhayyilesinin doldurduğu ideal bir gölge değil, kusurlarını müsamahalı ve filozof bir kalbin affettiği, kabul ettiği insanın ta kendisidir. Bu sevgide hayal yoktur ki sükûtu hayal oldun; daha doğrusu hayal, hakikatten ürküp kaçmayacak bir itidal derecesi içinde vardır.”
"Sevdiği için sevildiğini keşfetmek, gerçekten, sevene sevilenin verdiği bir ders olmalı. Nasıl? Seni yine de sevecek kadar alçak gönüllü mü? Yoksa aptal mı? Yoksa-yoksa... Sevildiğini bilip de, sevmeyen ruh, en dipteki posasını ele verir; en dipte olanı yukarı çıkar." Nietzsche
"Birbirini tamamlıyor olmak eş seçimi için önemli midir?"
Birbirini tamamlama meselesine birçok açıdan bakmak mümkündür. En basit olarak bakıldığında eşlerin maddi kaynaklar olarak birbirini tamamlaması bir tercih sebebi olabilmektedir.
Bunun en klasik örneği güzel kadın ve zengin erkek birlikteliğidir. Nitekim üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırmada çekici kızların aynı dönemdeki arkadaşlarına göre daha zengin ve iş hayatında daha başarılı erkeklerle evlendikleri görülmüştür. Değişik toplumlarda değişik zamanlarda bu konu farklılıklar gösterebilir. Hugh Grant ve Emma Thompson'un başrolde oynadığı Aşk ve Yaşam (Sense and Sensibility) filminde İngiltere soyluları arasında geçen bir konuşmada yaşlı kadın şöyle der “Güzel bir kadın ve zengin bir erkek ne kadar uygun bir çift.” Kadının iş hayatında giderek daha fazla yer almasıyla birlikte "güzelliğe karşılık para" alışverişi giderek geçerliliğini yitirmektedir. Bu değişime rağmen çok üst düzey gelir seviyesinde olanlar için ekonomik kaynaklar önemli bir tercih sebebi ve özellikle erkek için fazladan çekicilik kaynağı olmaya devam etmektedir.
Kadının güzelliği erkeğin zenginliği meselesini doğal seleksiyonun bir gereği gibi görmek de mümkün elbette. Bu görüşe göre üremenin başarısı kadının gençliği, fiziksel sağlığı ile ilişkilidir ve erkek başka bir delil olmadığında kadının güzelliğini sağlığının ve doğurganlığının göstergesi olarak kullanır. Kadın da kaynakları elinde tutan ve kendisine ve çocuğuna bakabilecek erkeği daha çekici bulur.
Güzel ve zengin çift meselesinin çeşitli kültürlerde geçerli olup olmadığı incelendiğine, otuz üç değişik ülkede yapılan bir araştırmada bu olgunun geçerli olduğunu görülmüştür. Aynı incelemede erkeklerin eşlerinden daha yaşlı olmalarının tercih edildiği görülmüştür. Bu durumun evrimsel olarak ele alınmasını eleştirenler, kadının erkeğin elindeki politik ve ekonomik güçlere kadının direk olarak ulaşmasına izin verilmemesinden dolayı böyle bir yola başvurmak zorunda kaldığını ileri sürüyorlar. Üstelik kişiler arasındaki çekimi evrimsel olarak açıklamaya çalışanlar homoseksüel ilişkilerdeki çekimi açıklamakta zorlanacaklardır. Çünkü eşcinsel ilişkiler üremeye katkıda bulunmamakla birlikte homoseksüel ilişkilerde de benzer faktörlerin işlediği gösterilmiştir. Bu durumda acaba tabiattaki kadın erkek ilişkisi ve çiftleşme baskın-boyuneğici eksen doğrultusunda mı gerçekleşiyor acaba. Para, iktidar, fiziksel güç baskın olmanın göstergesi olduğu için belki de çekicilik unsuru oluyor kadın ruhu için.
"Seninle evli olmasaydık sana aşk şiirleri yazardım" Lord Byron'dan karısına.
"Neden aşk şarkıları hep hüzünlüdür? Yoksa kavuşanlar artık aşık değiller midir?"
İnsanlar bazı davranış, düşünce ve duygularında özgür olmak isterler. Bu özgürlük elimizden alındığında veya alınma tehlikesi karşısında özgürlüğümüzü tekrar kazanmak için çaba gösteririz. Kaybetme ihtimalimiz varsa elimizdeki şeye daha çok bağlanırız.
Bertrand Russell’a göre romantik aşkın esası, sevilen kişiyi, elde edilmesi pek güç, ve pek değerli görmektir. “Sevgilinin aşkını kazanmak için, birçok yollara başvurulur, şiire, türküye, kahramanca işlere, ya da küçük hanımın hoşuna gidecek herşeye. Küçük hanımın eşsiz değerine olan inanç, onu elde etmedeki zorluğun psikolojik bir etkisidir. Şöyle de denebilir sanıyorum; bir erkek bir kadını elde etmek için zorluk çekmezse, ona karşı olan duygusu romantik aşka çevrilemez.”
Anne babanın istememesi veya birbirinden uzakta olma sevgilileri ayırabilir. Bu ayrılık en azından başlangıçta aradaki çekimi arttırır. Evli olan ve olmayan çiftlerde anne babanın engellemesi ve romantik aşk ilişkisini araştıran bir çalışmada engeller ne kadar fazlaysa eşlerin birbirlerine karşı o kadar fazla romantik bir aşkla bağlandıkları görülmüştür. Bu bağlanma evli olmayan çiftlerde daha fazladır. Zaman içinde engellemenin etkisi ise evli olmayan çiftlerde aradaki aşkı arttırırken evli çiftlerde her hangi bir etkisi yoktur.
Elbette her durumda engeller aşkı arttırmaz. Eğer genç anne babasının görüşlerine bağlı ise, onların onayladığı bir ilişkiyi tercih edebilir ve engellenme bu durumda aşkı ketleyen bir şey olacaktır.
İlginç bir araştırmada barların kapanma saatine doğru geride kalan potansiyel partnerlerin göze daha çekici göründüğünü buluyor araştırmacılar. Eve yanlız gitmek yerine halen etrafında olanları daha çekici bulmayı tercih etmişler bir bakıma. Zaman içinde alınan alkolün etkisinin de unutulmaması gerekir tabii ki. Bir Rus atasözüne göre ise "çirkin kadın yoktur, az votka vardır".
Yaygın bir kanaate göre kaçan kovalanır. Gerçekten seçici insanlar daha mı çekici görünüyor acaba partnerin gözünde. Kaçmak ile kapıyı birinin yüzüne çarpmak aynı şey olmasa gerek. Fazla zor olan kişilerin kibirli ve kendini beğenmiş olarak algılanmaları ve itici bulundukları, araştırmaların vurguladığı bir başka nokta. Kadınların fazlasıyla seçici erkekleri daha itici buldukları görülmüştür. Erkeklerden “kaçan kovalanır” oyununu oynamaları pek beklenmez.
Karşımızdaki kişiden beklentilerimiz ona karşı davranışlarımızı etkiler. Eğer karşımızdakini çekici bulma eğilimindeysek onda çekici davranışlar meydana getirecek şekilde davranırız. Bu bir çeşit kendini gerçekleştiren kehanettir. Araştırmacılar birbirlerini daha önce hiç görmemiş bir grup erkeğe aslında araştırmacılar tarafından seçilmiş bir süre sonra karşılaşacaklarını düşündükleri kadınların fotoğraflarını veriyorlar. Bir gruba çekici diğer gruba ise çekici olmayan kadın fotoğrafları veriliyor. Her iki grup da fotoğrafını gördüklerini zannettikleri kadınlarla telefonla görüşüyorlar. Bu telefon görüşmesi sırasında erkeklerin beklentilerine uygun bir şekilde konuştukları görülüyor. Fotoğrafından hareketle çekici olduğunu zannettikleri kadınla konuşan erkeklerin çekici olmayan bir kadınla konuştuğunu düşünen erkeklere göre daha içten ve arkadaşça konuştukları görülüyor. İşin ilginç yanı, daha arkadaşça konuşulan kadınlar da gerçekten karşısındaki erkeğin beklediği gibi sosyal açıdan istenilir özellikler sergiliyorlar bu telefon görüşmesinde. Yani kehanet kendini gerçekleştiriyor.
Yani sosyal ilişkilerimizde ektiğimizi biçeriz. Eğer karşımızdakine arkadaşça, olumlu, neşeli davranırsak onlar da bize böyle davranır. Soğuk, eleştirici ve alaycı davranırsak karşımızda çok az çekici insan buluruz. Davranış ve beklentilerimizle yanlızca kendimiz çekici olmakla kalmaz çevremizdeki insanların çekici olmalarını sağlarız.
RSS Facebook Twitter ilicMedia